17 Haziran 2009 Çarşamba

Bölüm 2 - Kaldığı Yerden Devam

Mezuniyetin verdiği tatlı yorgunlukla eve döndüğümde, çoktan biten ilişkimizin geçtiği aşamaları düşündüm. Çok şey yaşamış, çok da yıpranmıştık. Çok zor günler geçirmiştim, hâlâ da geçiriyordum belki de. Ama yine de o günleri düşününce, kangren olmuş ve kesilmeye mahkum bir parmağın son çırpınışlarından başka birşey olmadığını şimdilerde daha iyi görebiliyorum. Geriye dönüp baktığımda, ilk kez ayrıldığımızda yaşadığımız günleri hatırlıyorum.

İzmir'e döndükten sonra, ayrılmış olmanın verdiği melankolik duygular beni boğmaya başlamıştı. Defalarca benden ayrılmaya çalışmıştı ama hep ben mani olmuştum. Sanırım bu sefer geri dönüşü yok diye düşünürken kafayı yiyecektim. Yaz okulumun başlayacak olması nedeniyle İzmit'e dönmek zorundaydım. Birbirimizi hâlâ seviyor olmamızın verdiği güçle zaten hiç kopmayan iletişimimiz, tekrar alevlenmişti.
Hayır. Ayrılmamıştık. Bir şekilde yine barışıp ilişkimize tekrar can vermiştik. Ancak bizi bekleyen günlerden haberdar değildik. Hâlâ hatırladıkça canımı acıtan birçok kötü anıdan sonra, hayatımda en fazla kırıldığım bir dönemi geride bıraktım. Ancak hiçbirşey eskisi gibi değildi artık. Birbirimizi deli gibi seviyor olmamıza rağmen, kırmaktan hiç çekinmiyorduk. Beni çok iyi tanıdığından, beni en çok neyin yaralayacağını da iyi biliyordu.
Neredeyse her telefon konuşmamızda tartışmamıza rağmen, birbirimizi görebilmek için can atıyorduk. Yaşadığımız üzücü olaylar ona olan özlemimin iyice artmasına neden olmuştu. Yaz okulum başlamıştı ve İzmit'teydim. Bu dönemdeki hatalar zinciri arasında birden kafama esti ve atlayıp Antalya'ya, O'nu görmeye gittim. Servisten indiğimde beni yazıhanenin önünde bekliyordu. Buz gibiydi ilk başta, kendimi kollarına bırakıp ağlamak istedim. Uzun uzun ağlamak... Akşam olmuştu, konuşa konuşa cafeye gidiyorduk. Arkadaşları orda bizi bekliyordu. Yol boyunca kalbimi avcunda sıkmaktan canımı o kadar acıtmıştı ki. Bu acının çok daha kötülerini ileride duyacağımı bilmeden yola devam ediyordum.
Yanımdaki gerçekten O muydu? Nasıl bu kadar değişmişti? Ben de aynı kişi miydim? Son Antalya gezimden sonra O'nu bir daha göremeyeceğimi düşünmüştüm. Yaz boyunca yaşadığım acı dolu günler bana hem ders olmuştu hem de canımı çok yakmıştı. Geçirdiğimiz onca kötü güne rağmen sonuçta yine birlikteydik. Her zaman önemli olan bu değil miydi? Ne yaşarsak yaşayalım beraberken her sorunun üstesinden gelebilirdik. Ancak gerçeği fark etmem uzun sürmedi. Artık işler bu şekilde yürümüyordu.
Cafede güzel vakit geçirdik. Tekrar elini tutmanın verdiği heyecan içimi kıpır kıpır yapmıştı. Eski günleri düşünüp üzülmeme gerek yoktu artık. Bitmişti kötü günler. Okulum olduğundan dolayı yanında çok fazla kalma fırsatım olmadı. Yine de O'nu tekrar görmek, elini tutup onu doyasıya öpebilmek anlatılamaz bir duyguydu. Çok özlemiştim onu. İzmit'e geri döndüğümde herşey yoluna girmişe benziyordu. Yakında yanıma, İzmit'e geleceğini söyledi. Yaz okulum bitmesine yakın durumlar iyice kesinleşti ve sınavlarım biter bitmez yanıma geldi. O'nu İzmit'te, evimizde görmek, eski günlerin yeniden canlanması gibi bir etki yarattı gözümde. Oysa sadece vücudu burda gibiydi. Ne ben eskisi gibiydim, ne de O. Evet, deli gibi seviyordum hâlâ, ölesiye aşıktım. Ancak yaşadığımız olaylar birbirimize olan güvenimizi sıfırlamıştı. Birbirimize bir daha asla güvenemedik. Bu çok acı verici bir gerçekti. Günler geçiyordu ve biz büyük kavgalar ediyorduk. Arkadaşım Mehmet bütün olanlara şahit oluyordu. Kavgalar bitip, birbirimize tekrar sıkı sıkı sarıldığımızda bile içimde birşeyler yolunda gitmiyordu. Tekerlekleri kırık, atı topal bir kağnı gibi ilerliyordu ilişkimiz. Ben aramızın eskisi gibi, ilk tanıştığımız günlerdeki gibi olması için gerçekten çaba göstermeye başlamıştım. Bilmiyordum ki, bu artık imkansızdı. İlişkimiz çıkmaz bir sokağın en başındaydı artık.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder