29 Temmuz 2009 Çarşamba

Bölüm 23 - Son

Okulumda son seneme girmiştim. Bu beni her ne kadar heyecanlandırsa da, bir o kadar da strese sokuyordu. Üzerimdeki büyük sorumluluk, bazen doğru düşünmemi engelliyordu. Bu dönemde, yoğun derslerim ve bitirme projem vardı. Çok yakın arkadaşım Bekir'le tanışıp samimi olmamız, proje için aynı gruba düşmemizle gerçekleşti. Grup olarak evimde toplanıp, uzun süre vakit geçirmemiz bizi birbirimize daha da yakınlaştırmıştı. Bekir'in kız arkadaşı, Fikriye'yle de bu günlerde tanıştık.
Bu günlerde çok meşgul olduğumdan, O'na yeterince zaman ayıramıyordum. O da her fırsatta bu durumdan yakınıyordu. Okulum bitmeliydi artık, bunun için uğraşıyordum. O da bunu bildiği için çok da üzerime gelmiyordu aslında. Şimdi düşünüyorum da, o günlerde okulumu biraz boşlayıp, O'nunla daha fazla ilgilensem ne olacaktı? O yine, ben ne yaparsam yapayım, kendi istediğini yapacaktı. Zaten proje çalışmamdan fırsat bulduğum bir haftasonunda, O'nun yanına gitmiştim yine. O'nunla beraber olmak tüm sıkıntılarımı, stresimi alıyordu. Yıllardır hayatımda olduğundan, O'na gerçekten çok alışmıştım. O'nun sesini duymadan bir gün geçirmek, benim için kabus gibiydi. O bu duygularımı anlamıyordu bence. Bir kişiye yoğunlaşmak, bu durumu her anında hissetmek bambaşkaydı. Beni gördüğünde gözlerinin için gülen, O'nun için birşey yaptığımda ağzı kulaklarına varan, O'nu sevdiğimi söylediğimde içinde fırtınalar koptuğunu hissettiğim kişi, yavaş yavaş uzaklaşıyordu sanki benden. Kafasında neler dolaşıyordu hiçbir zaman öğrenemedim, ilişkimiz tekrar canlandığından beri bu durumdan mutlu muydu bilemedim.
O günlerde bir "Issız Adam" furyası vardı. Sınıf arkadaşlarımla gittiğimiz film çıkışı, O'nu bir süredir görmemiş olmanın verdiği üzüntü, filmdeki melankoliyle birleşince, kendimi yine içinden çıkılmaz bir labirentte gibi hissetmiştim. Sınıftan yakın arkadaşım Feyza'yı, filmden sonra eve çağırdım. Zaten O da birkaç sokak ötede oturuyordu. O gece, Feyza'ya açıldım. O'nu anlattım, kendimi anlattım, sevgimi anlattım. Feyza'ya da, Duygu'ya da gerçekten güvenmiştim, yoksa sınıftan kimseye bu durumdan bahsetmeyi düşünmüyordum. Belki gerek yoktu ama ben pişman değilim. Arkadaşlarımı gerçekten kazandığımı düşünüyorum.
Bitirme projemizin sunumunun yapılacağı günde, O'ndan ödünç aldığım takım elbiseyi giymiş, O'nun bana aldığı kravatı takmıştım. O günkü heyecanım doruktaydı ama O'na ait birşeyi giyiyor olmak, bir şekilde sanki O yanımdaymış gibi hissettiriyordu bana. O yanımdayken çok daha güçlü, çok daha mutlu hissediyordum. Belki de bu hisleri kendi kendime abartıyordum. Duygularım, bazen benim elimdeydi. Ama çoğu zaman O'nun rüzgarına kapılıp kendimi bambaşka bir yerde bulabiliyordum da.
Yılbaşı yaklaşıyordu ve tıpkı ilk beraber geçirdiğimiz yılbaşı gibi, bunu da yanyana geçirmek istiyorduk. Eskişehir'e gittiğimde, bana aldığı son hediye olan tabu oyununu verdi. Oraya gittiğimde yılbaşını aslında birlikte geçiremeyeceğimizi söyledi. Eskişehir'deki şantiye işi artık sona ermek üzereydi ve patronu, eve bir ay daha kira vermemek için, O'na otelde kalmasını söylemişti. Madem öyle, ben de İzmit'e gidip yılbaşını ailemle geçireyim diye düşünmüştüm. Üzülmüştüm tabi, yılbaşına O'nunla beraber girmek benim için çok ayrı bir duyguydu. Çok büyük bir anlamı vardı. Hep inanırdım, yılbaşına nasıl girersen, o sene hep öyle devam eder diye. 31 aralık günü İzmit'e döndüm, yılbaşına ailemle girdim. Ancak düşündüğüm gibi, kehanet gerçek olmuştu. Bu, O'nu son görüşüm oldu.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder