31 Ağustos 2009 Pazartesi

Bölüm 33 - Ait Olduğu Yerde

O’na mesaj yazıp, eşyalarını göndereceğimi söyledim. Antalya’daki evine yakın kargo şubesine yollayabileceğimi söyledi. Ertesi gün kargoyu yolladıktan sonra bir mesaj daha attım. Takım elbise için teşekkür ettim. “Umarım onu göndermemişsindir, o sana hediyemdi.” dedi. Hediye olduğunu bilmiyordum, bilseydim onu göndermezdim ama geçmişti artık. “Onu sana geri göndereceğim, istersen at ama onu sana hediye etmiştim.” diye cevap verdi. O’nun tüm hediyelerini sakladığımı ve onlara değer verdiğimi söyledim. “Ben de aynı şekilde.” dedi.
“Her ne kadar bazen kötü şeyler de yaşasak, seninle yaşadığımız güzel şeyleri hep hatırlıyorum.” yazdım cevap olarak. “Benim için de güzel anlardı, benim de hep aklımda.” şeklinde cevap vermesi, beni şaşırtsa da hoşuma gitmişti. “Keşke bir şekilde birbirimizin hayatında olabilseydik, bunu çok isterdim.” yazdığımda ise gelen cevap kanımı dondurmaya yetti. Hep söylediğim gibi, beni nasıl yaralayacağını çok iyi biliyordu. “Keşke, ama bu çok zor. Beni çok seven ve her halimle kabul eden bir sevgilim var.” yazmıştı. “Peki, sen onu seviyor musun?” diye sorduğumda gelen cevap “Evet, hem de çok seviyorum.” oldu beklediğim üzere.
Beni yaraladığını biliyordu, çok iyi biliyordu hem de. Cevabının üzerine diyebileceğim başka bir şey olmadığını söyledim ve “Hoşça kal.” yazdım. Bu manzara tanıdık geldi mi? Neredeyse bir sene öncesinde aynı şeyi yaşamıştım. Ancak gerisi aynı değildi. Beni artık istemediği gerçeğini kabullenmeye daha da yaklaşmıştım.
Olanların üzerinden yaklaşık bir buçuk hafta geçtikten sonra bir sabah, kargodan bir telefon aldım. Bana bir paket olduğunu söylüyorlardı. Aklıma ilk gelen, O’nun takımı geri yollamış olmasıydı. Tam bu sırada kapı çaldı ve gelen kargoculardı. Bir de ne göreyim? Gelen paket, benim yolladığımdı. Şubeden kimsenin almadığını, o yüzden geri geldiğini söylediler. Delirmiştim. Hemen O’nu aradım. Açmadı. Nasıl almazdı paketi? Haberi de vardı oysa ki. Birkaç dakika içinde geri aradı. Paketi neden almadığını sordum. Şu anda Eskişehir’de olduğunu söyledi. Bu bir mazeret değildi ki? Ailesinden biri gidip alabilirdi. “Almadılar işte, tekrar yollayabilir misin?” dedi. “Tamam.” dedim. “Ama içinden takım elbiseyi al.” diye cevap verdi.
Bu sefer paketin O’na ulaşacağından emin olmak için, evine yollayacaktım. İlk başka biraz çekindi ama ısrar edince ev adresini verdi en sonunda. “İçinde bir not falan yok değil mi?” diye sordu. “Hayır, not falan yok, hiçbir şey yazmadım.” dedim. Ne yazabilirdim ki? O istemişti böyle olmasını, düzeltecek biri varsa o da kendisiydi. Ancak bu saatten sonra birşeyleri düzeltmek istediğini hiç düşünmüyordum. İçimdeki minicik umut, çoktan yerini hüzüne bırakmıştı bile. Ve o gün paketi tekrar kargoya verdim.
Artık O’nunla işim bitmişti. Eşyalarını göndermiştim ama bendeki anıları ne olacaktı? Evimde bıraktığı halısı, önce kendi için alıp daha sonra bana verdiği veya bana hediye olarak aldığı t-shirtleri, bana bıraktığı iç çamaşırı, sigarasının külüyle üzerinde bir delik açtığı kaprim, birlikte aldığımız ve yıllarca parmağımdan çıkarmadığım ancak şimdilerde bir kutuya hapsedilmiş olan yüzüğüm, bir numara büyük gelen terliklerim, artık giyemediğim pantolonu ve en önemlisi ben. Hiç düşündün mü, sen gidince sevdiğin neden ağlar? Bana karşı hep ilgisiz olsa da, bu az ilgi bile bana yetiyordu. Şimdi ondan bile yoksun bir şekilde, hayatımın en mutlu günlerinde olmam gerekirken, karamsar günlerim aslında çoktan başlamıştı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder