23 Ağustos 2009 Pazar

Bölüm 30 - Beynimdeki Patlama

Okuldan gelip, bir şeyler atıştırdıktan sonra facebook’ta takılmaktaydım. Chat kısmına fazla girmem aslında. Bu seferlik gireyim dedim. Çok ilginçtir ki bir süre sonra O’ndan mesaj geldi. Facebook chat kısmına asla girmezdi, bugün nasıl olduysa denk gelmiştik. Karşılıklı hal hatır sorulduktan sonra, beni oyuna çağırdı. O’nun sayesinde öğrendiğim ve bir zamanlar müptelası olduğum, birçok kez beraber oynadığımız, internet üzerinden oynanan bir oyun. Oynayamazdım tabi ki, ne yani arkadaşımız gibi oyuna girip oynayacak mıydım? Gelemeyeceğimi söyledim. O sırada “Seninkinin fotoğrafını göstersene.” dedi. Birkaç gün önceki mesajlaşmamızda O sorduğu için O’na Kağan’dan bahsetmiştim. “O benimki falan değil, sadece arkadaşız.” diye cevap verdim. “Fotoğrafını görmek istiyorsan msn’e gelmelisin, buradan gösteremem.” dedim.
Msn’e geldiğinde, Kağan’ın birkaç fotoğrafını gösterdim O’na. “Umarım san layık biridir.” dedi. Bu konuşmadan sonra, keşke yapmasaydım dediğim bir hareket yaptım ve O’na “Sende durumlar nasıl?” diye bir soru sordum. Geçiştirdi. “Bildiğin gibi.” dedi. Hayır, hiçbir şey bilmiyordum. Ayrıldığımızdan beri O’nun aşk hayatı hakkında hiç konuşmamıştık. Konuşmak da istemezdim aslında, ama içimdeki merak bu isteksizliğimin önüne geçmişti. O’nun hayatında birisinin olduğunu öğrenmek, beni tamamen değiştiriyordu. Deliriyordum, kontrol edemediğim bir şekilde hareket ediyordum, en önemlisi kendimden beklemediğim şeyleri yaparak kendimi daha fazla üzüyordum.
Kaçamak cevabından sonra üzerine gittim, “Neden söylemiyorsun?” dedim. Bu konu hakkında konuşmak istemediğini söyledi. Üsteledim ve en sonunda istediğim cevabı aldım. Keşke almasaydım dediğim cevabı. Beni baştan aşağı yıkan ve öğrendiğim andan itibaren aklımdan çıkartana kadar deli olduğum, aklıma geldiği zamanlarda sinirime hakim olamadığım cevabı. “Kim olduğunu biliyorsun.” dedi. O ana kadar düşünmediğim, ihtimal versem bile O’nun yaklaşımından ve söylediklerinden sonra “Belki de abartıyorum.” dediğim durum gerçek olmuştu. Sevgilisi Tarık’tı! Elim ayağım boşalmış, ne yapacağımı bilemeyeceğim bir durumdaydım. Göğsümün üzerindeki baskı, saniyeler geçtikçe artıyordu, kalbim yerinden çıkacakmışçasına, sert bir şekilde, sanki avuçlarım arasında sıkışıp kalmış gibi hızlıca çarpıyordu ve her çarpışı daha da acı verici oluyordu. Kafamda dolaşmakta olan bin bir düşünce, boşlukları dolduran birçok gerçek, yapbozun parçalarını tamamlıyordu. Aldatıldığımı fark ettiğim o an, içimdeki öfke doruk noktasındaydı. O an karşımda olsaydı, O’nu gözümü kırpmadan öldürebilirdim herhalde. Konuyu değiştirmeye çalışıyor, okulumu soruyordu. “O zaman sen beni aldattın?” dedim. “Hayır, bir aydır falan beraberiz.” diye cevap verdi. Ama daha biz beraberken bile dışarı çıkmaları, birbirlerinin evine gitmeleri, bütün bunlar şimdi anlam kazanıyordu. “Biz ayrılmadan önce de görüşüyordunuz, bu beni aldattığın anlamına geliyor.” dediğimde, “Evet, ocak ayında samimi olduk.” dedi. “Ayrıldığımızda hâlâ sana karşı bir şeyler hissediyordum, nasıl olacağını görmek istedim. “diye ekledi ve birden konuyu tekrar değiştirdi, ailesinden bahsetmeye başladı. “Bir dakika, ben artık seninle konuşmak istemiyorum ki.” dedim ve o an O’nu hem msn’den hem de facebook hesabımdan bir çırpıda siliverdim.
Vücudumun tüm noktalarına binlerce iğne batıyordu, hissettiğim acı, içimde yok olan dağlar gibiydi, dışarıda ise ellerim terliyor, nefesimi kontrol etmekte zorlanıyordum. Bir yandan delirmiş gibi ağlıyor, bir yandan da bağırıyordum. O an yaşadığım yıkımı, daha önceden hiç yaşamamıştım. İlişkimiz boyunca birçok kötü olayla karşı karşıya gelmiştim ama sevgilim bana acıların en kötüsünü yaşatmadan durmamıştı. Bunca sene her şeyi paylaştığım sevgilim, nasıl oluyor da beni aldatabiliyordu? Ben O’na ne yapmıştım ki, bana bunu yapıyordu? Beni sevmediğini anladığı andan itibaren bunu bana söylese çok daha iyi olmaz mıydı?
Dolabımdaki çantamı açtım. İçerisinde bir sürü boş sigara paketi, tanıştığımızdan beri yaptığımız seyahatlere ait biletler, O’nun bana yazdığı birkaç parça yazı, kullandığı saç spreylerinin boş kutuları kısacası O’na ait anılarla dolu bir çantaydı bu. Biletler, elle tutulduğunda sözlük kalınlığındaydı. Sigara paketleri, üzerlerinde henüz öldüreceğine dair uyarıların bulunmayacağı kadar eskiydi. Yüz yüze görüştüğümüz ilk kez, bana aldığı sakızın paketi bile oradaydı. Gitmelilerdi. Sinirimden deliye dönmüş bir şekilde çantamın hepsini boşalttım. Bir yandan bağırıyor bir yandan da artık gereksiz olduğunu düşündüğüm bu nesneleri torbaya dolduruyordum. Hepsini doldurduktan sonra hızlıca evden çıktım ve torbayı çöp kutusuna attım. Eve döndüğümde yapmam gereken bir şey daha kalmıştı. Bilgisayarımda sakladığım, O’na ait tüm fotoğrafları, videoları, bir çırpıda yok ettim. Artık O’nunla ilgili bir şey duymak veya görmek istemiyordum.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder